Bir İdeoloji Olarak İslamcılık
Bir İdeoloji Olarak İslamcılık
İdeolojiyi
bir grubun davranışlarına yön veren düşünceler bütünü olarak tanımlayabiliriz[1].
Dinlerin de insanların hayatlarında yönlendirici temel unsurlardan birini
olduğunu düşündüğümüzde dini ideolojilerden de bahsetmek mümkün olacaktır.
Dolayısıyla bu kavramlar çerçevesinde “İslamcılık” adıyla da bir ideolojinin
var olduğunu söyleyebiliriz. İslamcılık
ideolojisinin de 19. yüzyılda ortaya çıktığını ve diğer ideolojilerde
(Türkçülük, Batıcılık…) olduğu gibi Osmanlı coğrafyasında yaşanan siyasi,
toplumsal, hukuki hatta bilimsel alanlardaki sorunlara ortak bir ana fikirle
çözüm üretme hedefi taşıdığını söylemek mümkündür[2]. Tarihi
arka plan da göz önüne alındığında görülmektedir ki: çeşitli gruplar, bulunduğu
dönemin sıkıntılarına çeşitli referanslarla çözüm önerileri sunmuş ve kendi
ideolojilerini inşa etmiştir. Dönemin İslami hassasiyeti yüksek olan grupları
da çözüm önerilerini İslam’ı referans alarak getirmiş ve zamanla bu düşünceler
bütünü bir ideolojiye dönüşmüş, İslamcılık olarak anılmaya başlamıştır.
İslamcılık düşüncesini sadece siyasal bir ideoloji olarak görmek indirgemeci bir yaklaşım olacaktır. Çünkü İslamcılık ideolojisinin referansı olan İslam dininin öğretileri sadece siyasal alanla kısıtlı değildir. Eğitimden ekonomiye, hukuktan felsefeye kadar her alanda belirli çerçeveler sunar. Bu doğrultuda İslamcılık ideolojisinin temel amacının İslami usul ve esaslara göre belirlenmiş bir devlet anlayışı çatısında aynı esaslara göre yaşayan bir toplum meydana getirmektir. Devletin her bir enstrümanı da hedeflenen bu toplumun inşası için çalışmalıdır. Örnek verecek olursak ülkede kabul gören ekonomi sisteminde faiz hiçbir şekilde bulunamaz. Tüccarlar İslam ahlakında emredildiği şekilde hiçbir hileye bulaşmadan alışverişini yapmak zorundadır. Ayrıca bu düzeni denetleyen mekanizmalar bir aksaklık tespit edip hukuku devreye sokacağı zaman kullanacağı hukuk sistemi İslam’ın emrettiği şeriat kanunları olacaktır. Bu uygulamaların neticesinde de İslamcılık, ideal bir devlete ve topluma ulaşmayı tasavvur eder. Nihayetinde ulaşılacak ideal ise İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed’in (sav) inşa ettiği toplumdur.
İslamcılık
ideolojisinin esasını İslam’ın oluşturduğunun üzerinde ısrarla dursak da bu
durum İslam ile İslamcılık’ın aynı şeyler olduğunu iddia ettiğimiz anlamına gelmemelidir.
Bu noktada “her Müslüman İslamcı mıdır?” sorusu üzerine düşünmek, ikisinin
arasındaki farkı daha iyi anlamımızı sağlayacaktır. Nitekim, bir kişinin
Müslüman olmasının şartı İslam fıkhının bildirdiği üzere kelime-i şehadet getirip
imanın şartlarını yerine getirmesidir. Bu gerekleri sağlayanlara Müslüman denir
ve Müslümanlıklarını fiilleriyle sorgulama hakkımız yoktur. İdeoloji olan
İslamcılık mensubu olarak anılmak içinse Müslüman olmak bir ön gereklilik ise
de bu şartları yerine getirmek yeterli değildir. İslamcı olarak anılan bir
kişiden beklenen ise İslam’ın esaslarını her alanda hâkim kılmak üzere gayret
göstermesidir. Dolayısıyla her İslamcıya Müslümandır diyebilsek de her
Müslümana İslamcı diyemeyiz.
Özellikle
cumhuriyet sonrası İslamcılık faaliyetleri incelendiğinde bilhassa siyaset
alanında ortaya konan gayretler diğer ekonomi, eğitim gibi alanlara nazaran
daha çok dikkat çekmektedir. Burada da cumhuriyet sonrası süreçte İslamcı
Müslümanların hedeflerine ulaşmakta siyaset engeline çok ciddi şekilde takılmış
olmalarını göz ardı etmemek gerekir. Örneğin, eğitim alanında İslamcı
faaliyetlerde bulunmak isteyen grupların siyaset tarafından hukuk aracılığıyla
engellenmesi; bu grupların haklı olarak her şeyden önce siyaset kurumunu
ellerine geçirmeleri gerektiğini düşündürtmüştür. Buna bağlı olarak da
cumhuriyetin başlarında özellikle eğitim alanındaki İslamcı girişimler
fazlayken sonralarında bu gayretler de siyaset alanına kaymıştır. Necmettin
Erbakan’ın öncülük ettiği hareketi de bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.
Erbakan, alanında başarılı bir mühendisken önüne çıkan siyasi engellerden
dolayı mesleğini bırakıp siyasete atıldığını söylemektedir. Örnek olarak da
yerli ve milli imkanlarla üretilen otomobil “devrim arabaları” meşhurdur.
İslamcı
grupların siyasete atılması ve kurtuluşun buradan olduğunu düşünerek hareket
etmesiyle de İslamcı ideolojinin çalışmaları siyasi alana indirgenmiştir.
Günümüzde ise İslamcı faaliyetlerin siyaset alanındaki engellerinin kalkmasıyla
birlikte diğer alanlardaki faaliyetleri artmıştır. Belli İslami hassasiyetleri
gözeterek eğitim alanında kurulan bazı özel vakıf kolejleri, üniversiteleri;
ekonomi alanında kurulan faizsiz katılım bankalar bu faaliyetlere örnek olarak
görülebilir.
Sonuç
olarak, İslamcılık fikri 19. yüzyılda bir kurtuluş yolu olarak kendini ortaya
atmış ve zamanla bir ideoloji halini almıştır. İslamcı bir Müslüman, bulunduğu
toplum ve devlette İslam’ın emirlerini hâkim kılmak için her türlü gerekli
gayretlere giren kişidir. Bununla birlikte unutulmamalıdır ki İslamcılık özünü
İslam’dan alsa da İslam’dan farklıdır, her İslamcı Müslüman olsa da her
Müslüman İslamcı değildir.
Hasan
İnceöz
26.04.2022
Yorumlar
Yorum Gönder