İçtihadın Doğuşu


İçtihadın Doğuşu 



İslam hukukunun hiç şüphesiz temel kaynağı vahiydir yani Kur’an ve Sünnettir. Bu kaynaklar, genel bir düzenleme içeren söz veya metin anlamında “nas” diye isimlendirilir. Nasların sayıca sınırlılığı, sınırsız denebilecek hukukun ihtiyaç ve problemlerinin tamamına cevap verememektedir. Doğal olarak akıllarda “sınırlı ile sınırsıza nasıl cevap bulacağız” sorusu doğmuştur.  İşte tam da burada içtihat kavramı devreye girecektir. İçtihat, Arapça bir kelime olup kelime kökü gayret etmek anlamında gelen “cehd”dir. Ve fıkıh literatüründe de “bir şer‘î hüküm hakkında bir kanaate (zan) ulaşabilmek için bütün gücün harcanması” demektir. Bu yazımızda içtihadın ortaya çıkış sürecini genel hatlarıyla ele alacağız. İçtihadın efendimiz Hz. Muhammed’in vefatından sonra ortaya çıktığını ve içtihadın şart olduğu kanaatindeyiz.


Kimi fıkıh usulü alimleri, içtihadın doğuşunu Efendimiz’in (sav) verdiği kararlarla olduğunu savunsa da bu fikri yerinde bulmamaktayız. Her şeyden evvel, Efendimiz’in (sav) söyledikleri vahiy kaynaklıdır, yani tartışmayla veya akıl yürütmeyle ortaya konmuş değildir. Kimileri de Efendimiz döneminde bazı sahabelerin içtihat ettiğini söylese de Efendimiz orada da denetleyici rolü olduğu için onlar da vahiy kontrolünde kabul edilebilir. Dolayısıyla, içtihadın ancak kesin hüküm koyucu makamda olan Peygamber’imizin (sav) vefatından sonra ortaya çıkabileceğini söyleyebiliriz.

Hz. Peygamberimiz’in vefatından sonra Kur’an’da cevap bulunamayan bir hadise için sahabeler, efendimiz’den konuyla alakalı uygulama gören veya duyan soruşturulup ona göre hareket ediliyordu. Fakat elbette efendimizin uygulamalarında olmayıp yeni karşılaşılan hususlar da olmuştur. Bilhassa, İslam’ın yeni coğrafya ve kültürlere yayılmasıyla da daha çok yaşanmaya devam etmiştir. Bu ihtiyaç “rey içtihadı” kavramının doğmasına sebep olmuştur. Rey içtihadı ile Kur’an ve Sünnet’te cevabı bulunamayan hususlara şahsi akıl yürüterek çözüm sunulmaya çalışılmıştır. Burada şahsi akıl yürütmenin varlığı önemlidir, şayet bu zamana kadar Müslümanların kendi akıl yürütmeleri ile çözüme ulaşmaları gerekmemiş, Peygamberimiz bunları cevaplamıştır. Ayrıca, akıl yürütmeyle de fıkhın rasyonel prensiplerinin oluşmaya ve fıkıhta metodolojinin kurulmaya başladığını da düşünebiliriz.


Efendimiz’in vefatının tabi bir sonucu vahyin kesilmiş olmasıdır. Değişen ve gelişen dünya da en az farklı coğrafya ve kültürlerin İslam ile tanışmasının doğuracağı yeni sorunlarda etkilidir. Bu duruma günümüzden de verebileceğimiz çok misal vardır. Örneğin, tüp bebek uygulamasının caiziyetine cevap aradığımızda vahiyde tam cevap bulamıyoruz. Buradan da çok net olarak görebiliriz ki, vahiy üzerinden akıl yürütmeyle günümüz problemlerine cevap bulabiliriz. Diğer bir açıdan da Efendimiz’in bazı hadisleri de içtihadın gerekliliğini vurgulamaktadır. Ashaptan, Muaz’ı (ra) peygamberimiz vali tayin etmiş ve nasıl hüküm vereceğini sormuştur. Muaz (ra) ise Kur’an ile, orada bulamazsa Rasulullah’ın sünneti ile orada da bulamaz ise kendi içtihadı ile hüküm vereceğini söylemiş ve efendimiz de bunu onaylamıştır. Ek olarak da alimleri de peygamber varisi olarak nitelendiren hadisleri de destekleyici bir hadistir.


Sonuç olarak diyebiliriz ki, İslam Hukuku’nun temeli vahye dayanmaktadır. Hz. Muhammed’in (sav) vefatıyla da vahiy kapısı kapanmıştır. Efendimiz’in ve dönemindeki kararların ise yine vahiy olarak değerlendirilmesi onların içtihat olmadığını göstermektedir. Efendimiz vefatıyla da naslarda cevabını bulamadığımız sorulara, yine naslar üzerinden şahsi akıl yürütmeyle cevap aramaktayız ve bu faaliyete de içtihat denmektedir. İçtihadın da değişen şartlara cevap verebilmemiz için gerekliliği açıktır. Ve içtihat yolu, vahye dayalı olarak sürmektedir.


Hasan İnceöz

08.04.2020

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kelam İlminin Doğuşu ve Önemli Ekoller

Osmanlı’da Çağdaş İslam Düşüncesi ve Modernleşme

Bir İdeoloji Olarak İslamcılık